“Ali,” dedim, “Kabbanî büyük şairler için neden, aslında tek mısra yazıp ölenlerdir, diyor?” “Çünkü,” dedi, “şiirin görevi, her şeyi açıklamak değildir. Uzun açıklamalar, papağanların, morukların ve haber bültenlerinin yaptığı bir şeydir.”
Asıl akıl üstünlüğü, kalbin işlemesi ve insanın kalbine göre, gönlünce hareket etmesidir. Çünkü kalbin, aklı aşan akılları vardır. Sonsuz, sınırsız, aşkın olan hakikat ise ancak akıllı bir kalple idrak edilir. Zira hakikat sırrına ermek için, aklı yitirmek gerekebilir… Sadık Yalsızuçanlar’ın ustalıklı kaleminden Allah'ın Adamları insanı düşündüren, güldüren, inciten, sarsan; akıl erdiremediğimiz ve bir tahtası "fazla" olan kimselerin; meczup, meclup ve…
Anton Çehov,Virginia Woolf, James Joyce, Guy de Maupassant, Joseph Conrad gibi büyük yazarların sizi farklı dönem ve toplumlara götürecek öykülerinden bir seçki olarak ortaya çıkan bu kitapta, kendi biricik bahçelerinizden tanıdığınız, insani birçok duygunuzla rastlaşacak; edebiyatın evrensel gücünü daha iyi anlayacaksınız.
‘Sana bu mektubu şiirlerini yazarken tırnaklarını yiyen, şiiri bitirince parmaklarını kütleten o delikanlının yanı başından, yani çok uzaktan yazıyorum. Sana bu mektubu o Karacaahmet gününün eşsiz göğünden yazıyorum. Dört saat boyunca ölümün yanında dolaşıp da yaşamaktan, birlikte yaşlanmaktan başka hiçbir şeyi kendimize azık etmeden dolaştığımız o günden. Delikanlı ne vakit bunca yoruldu, ne vakit çözüldü dizlerinin bağı hiç bilmiyor. İstekle,…
Yakın geçmiş ne kadar yakından geçmiş. Neleri yakarak geçmiş. Dünden biz mesul değildik lakin yarınlardan biz mesulüz diyen Barbarosoğlu kalemini yaralarda ve merhemlerde dolaştırıyor.
Ölüyordu. Daha doğrusu öyle duyumsuyordu. Asıl olan da kişinin duyumsadığı değil miydi? Yaşamı yaşam yapan, zaaf, tutku, hırs, zevk, öfke değil miydi? Benliğini terk etmişti artık bütün bunlar. Oysa pek ala eşlik etmekteydi son yıllarda kendisine. Can yoldaşı olmaktaydı kahvesini içerken, ya da tüm çocukluğunun geçtiği semtin tenha yollarında, anılar ayaklarına dolaşarak tek başına yürürken...
Bir gün çölde rastladığı Kays’a adamın biri. ‘ey vefalı sevgili!’ dedi. ‘gözün aydın olsun, Leyla’nın kabilesine gidiyorum. Söyleyecek bir sözün, bir haberin varsa götüreyim ona.’ Kays, ‘sakın!’ diye atıldı, ‘ onun yanında benim adımı anma . Onun bulunduğu yerde benim adımın anılması manasızdır.benim onun dışında varlığım, ondan başka bir adım yoktur.’